İç Anadolu’nun Mistik Şehri Konya

Yer değiştirmek iyidir diyerek, İç Anadolu’nun mistik şehri Konya’ya geldik. 
Sufiler der ki: ‘’İnsan sayısı kadar Allah’a giden yol vardır; o kadar ki, yollar bütün insanların soluklarından daha çoktur.’’ Biz de hakiki tabiatı keşfettiren bu yolculukta; âlim olan Mevlânâ ile derviş Şems’in türbelerini ziyaret ederek başlıyoruz Konya’daki programımıza.
İçsel ve dışsal hallerin ince dengesi ile yolun bilgeliği var bu yolculuğumuzda. İlk önce, bu toprakları bunca özel kılan Mevlânâ’nın kalbi Şems-in türbesini ziyaret ederek başlıyoruz. Akabinde, Selçuklu Sultanlarına ait gül bahçesinde, bir mücevher gibi olan Mevlâna Dergâhı’na yürüyoruz. Dünyanın her tarafından insanların akın akın geldiği Mevlana Müzesi’ne, dervişlerin girdiği batı yönündeki Dervîşân Kapısından giriyoruz. 6.225 metrekarelik alana yayılmış; kurşun kubbeli, uzun bacalı dervîş hücrelerini, mezarlıkları, kütüphaneyi, Çelebi Konağı’nı, türbeleri ve Mevlevî dervîşlerin sema yaptığı semâhâneyi ziyaret ediyoruz. Hareli resimlerle bezenmiş Nisan Tası hakikaten çok çok çok güzel bir eser!
Aşkın sonu yok, diyerek müzenin sağına seğirtip, Serenade Etliekmek’e gidiyoruz öğle yemeği için. İştah kamçılayıcı bir kokusu var bu pidenin yahu! Bölgeye özgü küf peynirli pideye kimse itiraz edemez değil mi…
Yemekten sonra bizim için cazip olan yerleri görmeye gidiyoruz: yapımı 70 yıl süren Alaaddin Cami, Alaaddin Tepesi’nin batı eteğinde kalan İnce Minareli Medrese’yi sonra kûfî yazıtı ve geçişmeli motifleriyle bir şaheser olan Karatay Medresesi’ni, Horozlu Han’ı ve oradan da çok çarpıcı olan Sidamara Lahdi’nin önünde dakikalarca kaldığımız Arkeoloji Müzesi’ni ve içinde Selçuklular öncesine ait dönemlerden eserleri inceliyoruz. Geleneği ve tarihi yaşatan sımsıcak bir gün oluyor bizim için…
Konya’nın enerjisinden, havasından ve yemeğinden nasibimizi aldıktan sonra otele geçiyoruz dinlenmek için. Mevlânâ Müzesi’ne komşu, antika eşyalarla ve kitaplarla dolu, kalbin sessizliği içindeki Hich Hotel’in ışığı bol odalarındayız. Ertesi günümüzü kahvaltıdan sonra, İvriz Köyü’ne, Hititler tarafından yapılmış kabartmayı görmeye ayırıyoruz. Konya seyahatimizi bir güne, bir gönderiye sığdırmak çok zor. Ellerinde üzüm ve buğday tutan Hitit tanrısı ile dua eden Luvi Kralının ve hiyeroglif yazıların olduğu bu kabartma hakikaten çok güzel! Hem İvriz Köyü’nde hem de Sille Köyü’nde agro pastoral geçinen köylülerin ve evlerin özgün mimarisine hayran kalıyoruz. Hepsinin kaderleri iç içe sanki…
Çatalhöyük
Nehrin ayrıldığı noktadaki tepecik, anlamına gelen Çatalhöyük’ü, Zazadin Hanı’nı ve Can Hasan Höyüğü’nü de iyi ki görmeye gelmişiz diyoruz! Konya’ya tekrar dönmek umuduyla ayrılıyoruz.
Şehirden ayrılırken, Kadınhanı tahinli pide ve tirit yemeyi ihmal etmiyoruz. İmzalı bir lezzet şöleni diyarı bu Konya! Dönüş yolunda kahvemizi, Konya’dan aldığımız peynir şekerlerini kırtlama yaparak içerken; iç rahatlığıyla Mesnevî’nin hüzünlü satırlarına dönerek görüşmek üzere diyoruz sizlere!
Konya’daki otel önerilerimiz için web sitemizi ziyaret etmeyi unutmayın! www.kucukoteller.com.tr/konya-otelleri