Mandalya Küçük Otel

Datça Kargı Koyunda, sabahın ilk ışıklarıyla Mandalya Otel’in balkonunda oturuyorum. Hemen önümde sonsuz bir mavi 🌊, nazlı nazlı esen Datça rüzgarı 🍃 ve elimde kahvem ☕… Bir yudum alıyorum, sonra bir kez daha. Hayır, kahve değil; burası sarhoş ediyor insanı.

Datça’nın bir adabı varmış meğer: Acele etmeyeceksin ⏳. Burada zaman “şimdi” diye bir kavramı çoktan aşmış; her şey sindire sindire yaşanıyor. Bir gün bir koyda yüzüyorsun 🏖️, ertesi gün Eski Datça’nın taş sokaklarında kayboluyorsun 🏡. Kaybolmak diyorum ama aslında kendini buluyorsun. Bir de Knidos’ta güneş batırırken 🌅, “yarın da gelirim” diye söz veriyorsun kendine. Hatta biraz da şımarıp, “buraya taşınsam mı?” diye iç geçiriyorsun. (Not: Bu fikir saat başı daha cazip hale geliyor.)

Ben de bu büyünün tam ortasında, Kargı Koyu’nda, Mandalya Otel’deyim.

Gelelim mide kısmına…

Mandalya’nın A’La Carte restoranı, Ege’nin doğasından tabağa uzanan bir şölen. Dağlardan toplanan otlar, taptaze mezeler, çıtır çıtır deniz ürünleri…

Yani burada sadece ruhun değil, miden de bayram ediyor.

Bir tabak enginar, bir kadeh beyaz şarap ve Kargı Koyu’na doğru uzaklara dalmak…

Sanırım kendime bir terapi yöntemi buldum.

Akşam olunca biraz daha hareket mi istiyorsun?

Adres belli: Refik Datça ve Mona Datça.

Kokteyller şahane, müzik ruhu dans ettiriyor.

Belli mi olur, belki sabaha kadar dans edersin… ya da sadece sahilde yıldızları sayarsın.

Bu arada tatlı haber: Evcil dostlarınla geliyorsan Mandalya Otel’de 2 özel odada onlarla birlikte kalabiliyorsun.

Sen yüzüyorsun, o da patilerini serinletiyor; adalet!

Bence huzurun fiyatı bu değil. Çünkü burada kazandığın anılar paha biçilemez.

Bir ses fısıldıyor içimde:

“Bir tatil sadece güneşlenmek değil, yeniden doğmaktır bazen.”

Ve sanırım, burada her sabah biraz daha yeniden doğuyorum.