
Limnos Adası Otelleri
Bir zamanlar hastalara şifa sunan topraklara sahipti Limnos . Ege’nin kuzeydoğusunda, rüzgârların ve dalgaların şekil verdiği bu ada, geçmişte volkanik toprağıyla hastalıkları iyileştirdiği söylenen bir yerdi. Bugünse başka türlü bir iyileşme sunuyor: Dinginliğiyle, sıcacık insanlarıyla, yumuşacık manzaraları ve yalın güzellikleriyle hem bedeninize hem ruhunuza iyi geliyor. Adanın kalbi Myrina’da atıyor. Bir yanında Romeiko (Yunan), diğer yanında Turkiko (Türk) kıyıları, ortadaysa sarp kayalıkların üzerine kurulmuş görkemli bir kale. Bu Bizans yapısı tarihin izlerini taşıyor, bugün surlarında özgürce dolaşan alageyiklerle doğayı da kucaklıyor. Geyikleri ilk kez gördüğünüzde, kale surlarında değil de bir masalda yürüyormuş gibi hissedebilirsiniz. Limnos'un sadece sahilleri değil, geçmişi de eşsiz. Poliochni, Ege’nin en eski yerleşimlerinden biri. Renklerle kodlanmış arkeolojik katmanlarıyla tarih kitaplarından fırlamış gibi: Siyah, kırmızı, mavi, sarı. Her renk başka bir çağın hikayesini anlatıyor. Burası sadece bir kazı alanı değil; insanlığın ayak izlerinin taşlara işlenmiş hali. Myrina’dan yola çıkıp Kontopouli, Kontia, Romanos gibi köylerden geçtiğinizde hemen fark edersiniz: Her şey biraz daha yavaş, biraz daha özenli. Taş duvarlar, sade süslemeler ve doğayla uyum içinde kurulmuş çiftlik evleri adeta “az ama öz” demenin mekansal hali. Lemni’de geleneksel köy yaşamı hala canlı, hala misafirperver. Lemni’de yemek, gurme bir deneyimden çok, içten bir sofra paylaşımı gibi. Yerel şaraplar (özellikle Kalambaki kırmızısı ve İskenderiye Misketi beyazı), el yapımı makarnalar, volkanik toprakların beslediği peksimetler, melichloro gibi aromatik peynirler ve nefis ballar. Her lokmada adanın doğası, tarihi ve emeği hissediliyor.
Eğer Limnos'un ruhunu daha derinden hissetmek isterseniz, Hephaistia antik kentine uğrayın. Tanrı Hephaistos’un adaya kattığı gücü hala hissettiren bu kalıntılar, sadece arkeolojik değil, neredeyse mitolojik bir deneyim sunuyor. Yakınındaki Cabeiroi Tapınağı ise doğurganlık, bereket ve doğanın döngüsüyle ilişkilendirilen eski gizemli ritüellerin merkeziymiş.
Adanın kuzeyinde, öylesine gerçeküstü bir manzara sizi bekliyor ki, sanki Sahra’dan bir parça buraya düşmüş gibi. 70.000 metrekarelik altın sarısı kumullar, Yunanistan’da ender görülen doğa oluşumlarından. Burada yürümek, adeta başka bir gezegende dolaşmak gibi.
Kontopouli yakınlarında üç güzel göl: Alyki, Hortarolimni ve Asprolimni. Yazın bu göller kurur, tuz tarlalarına dönüşür. Ama yılın çoğu zamanı göçmen kuşların, özellikle flamingoların evi olur. Hem doğa severlere hem de fotoğrafçılara ilham veren bu sulak alanlar, AB'nin Natura 2000 koruma ağına dahil. Yani sadece güzel değil, aynı zamanda çok değerli.
Belki sadece sakinlik arıyorsunuz. Belki keşfedilmemiş bir köyde gün batımını izlemek, ya da bir çobanın ikram ettiği peyniri tatmak. Belki de her şeyden birazı. Ne için gelirseniz gelin, Lemni sizi aceleye getirmez, yavaşlatır. O yüzden valizinize sabrı, merakı ve biraz şiir duygusunu da koymayı unutmayın.