
Kimolos Adası Otelleri
Ege’nin ortasında, kalabalığın biraz dışında, kalbinize dokunacak kadar samimi bir ada var: Kimolos. Burası öyle bir yer ki, ayak bastığınız andan itibaren zamanın ağırlaştığını, dünyanın sesinin biraz kısıldığını hissediyorsunuz. Ne abartılı bir turizm ne de gösterişli yapılar. Sadece Ege’nin doğallığı, güneşin cömertliği ve yüzyıllardır burayı ev bellemiş insanların sıcaklığı. Kimolos’un merkezi olan Horio, öyle bildiğimiz "turistik merkez"lerden değil. Burada her şey sanki olması gerektiği gibi. Beyaz badanalı evler, taş sokaklar, her köşe başında açmış sardunyalar... Kıvrıla kıvrıla ilerleyen yollar sizi bir anda ortaçağdan kalma kalenin içine çıkarıyor. Mesa Kastro’nun terk edilmişliği bile şiir gibi, Exo Kastro’da ise hala hayat var. Kalenin taş duvarları arasında yürürken, sanki zamanın çok da acelesi yokmuş gibi hissediyorsunuz.nAdada küçük ama etkileyici iki müze var. Arkeoloji Müzesi'nde toprağın altından çıkarılmış eski zamanlara dair kalıntılar var ama benim en etkilendiğim şey şeffaf cam zeminin altındaki mezar oldu. Hayatla ölüm arasında sadece bir cam varmış gibi düşündürüyor insanı. Diğer yanda, Folklor Müzesi ise adalıların gündelik hayatına dair bir zaman kapsülü gibi. Kurucusunun eviymiş zamanında; bu da her eşyaya biraz daha anlam katıyor.
Skiadi bir kaya. Ama öyle sıradan bir kaya değil. Rüzgarın ve zamanın birlikte şekil verdiği bir "taş mantar". Doğanın ne kadar sabırlı ve yaratıcı olabileceğinin bir örneği. Sadece manzarası değil, oraya yürürken yaşadığınız sessizlik bile ruhu dinlendiriyor.
Kimolos’ta sahiller başka bir dünya. Ellinika’da şnorkelle yüzerken antik bir kentin kalıntılarını görebiliyorsunuz. Yani denizin altında tarih yatıyor. Prasa Plajı ise adanın en fotojenik yeri olabilir; kum yumuşak, su cam gibi. Biraz daha sakinlik isterseniz Gioupa-Rema tarafına gidin. Rema’daki doğal havuzlar ve kayalara oyulmuş balıkçı barınakları öyle doğal, öyle sade ki birden kendinizi bir kartpostalın içinde buluyorsunuz. Eğer vaktiniz varsa, bir tekneye atlayıp adanın çevresini gezmenizi şiddetle öneririm. Gerakia’daki mağaralar, Agioklima’daki sıcak kaynaklar, volkanik kayalar... Bunların hepsi doğanın adaya gizlice bıraktığı hediyeler gibi. Ama esas sürpriz Polyaigos. Issız, vahşi, tertemiz. Bembeyaz kayalıklar, turkuaz su, tek başınıza hissedeceğiniz bir sonsuzluk. Kimseyle konuşmadan saatler geçirebilirsiniz burada ya da sadece denize bakarak, düşünmeden durabilirsiniz.
Kimolos, yürüyüş sevenler için de ayrı bir cennet. Patikalar antik yollar gibi köyden sahile, tepeden mağaraya... Yanınıza suyunuzu alın, haritaya pek takılmadan, sadece adanın ritmini dinleyerek yürüyün. Yol size zaten bir şeyler söyleyecek.
Kimolos’u özel yapan ne?
Belki görkemli bir tarihi yok, belki Instagram’da karşınıza çıkan ‘ünlü’ plajlar burada değil. Ama aradığınız şey sade bir güzellik, bir Ege sabahında kahvenizi yudumlarken sessizliği duyabilmekse... Kimolos tam da o yer. Fazla bir şey söylemesine gerek yok. Sadece varlığıyla insana iyi geliyor.Senin için en cezbedici yanı ne olurdu dersin? Sessiz plajlar mı, taş evli sokaklar mı, yoksa sadece adanın yavaş akan zamanı mı?