
Syros'da Yapılacak Şeyler
Yunanistan’ın Kiklad Adaları arasında, zarafetiyle öne çıkan Syros Adası; tarihi dokusu, kültürel zenginliği ve huzur dolu atmosferiyle sizi ilk bakışta etkisi altına alacak yerlerden biri. Ne Paros kadar popüler, ne Mykonos kadar gösterişli ama tam da bu yüzden, Syros çok daha özel. Kendine özgü havası, insanın içine işleyen mimarisi ve geçmişle bugünü ustalıkla harmanlayan şehir yaşamı, burayı sadece bir tatil değil; bir anı biriktirme noktası haline getiriyor.
Ada ziyaretine, başkent Hermoupolis’in kalbinde başlamak en doğrusu. Mermerle döşenmiş Miaouli Meydanı’nda ağır adımlarla yürürken, çevredeki neoklasik yapılar geçmişin görkemli ruhunu fısıldıyor. Yüzünüzü güneşe verip bir kafeye oturduğunuzda, masanıza gelen kahve ve yanında ikram edilen lokumla birlikte bu adaya ait olmaya başlıyorsunuz. Apollo Tiyatrosu'nu gezmek, bir dönemin zarif eğlence kültürünü anlamanızı sağlıyor. Sahile doğru ilerlediğinizde, Vaporia Mahallesi’nin denize açılan tarihi kaptan evleri gözünüze çarpıyor. Denizle mimarinin nasıl bu kadar zarif buluştuğunu sorgularken, bir kilise çanı duyuluyor uzaktan. Agios Nikolaos’un görkemli kubbesi, bu sahnenin sessiz kahramanı gibi duruyor.
Hermoupolis’in kalabalığından sıyrılıp tepelere çıktığınızda, sizi karşılayan Ano Syros bambaşka bir dünya. Dar sokaklarında yürümek, sadece bir manzara değil, bir hikâye dinlemek gibi. Küçücük evler, taş duvarlar ve her köşeden duyulan buzuki tınılarıyla burası, geleneksel Yunan yaşamının dokunulmamış hali. St. George Katedrali’nden adayı izlemek ve Markos Vamvakaris’in izini sürmek, burada geçirilen zamanı daha da anlamlı hale getiriyor.
Elbette bir adada plajlara uğramadan olmaz. Galissas, Kini, Agathopes gibi farklı plajlar; her ziyaretçiye kendine göre bir keyif sunuyor. Kimi suda zaman geçirmek istiyor, kimi yalnızca ayaklarını serin sulara daldırıp gökyüzünü seyretmekle yetiniyor. Kini’de gün batımı, sanki zamanı yavaşlatıyor. Agathopes ise deniz canlılarının zarif dansına tanık olmak isteyenler için harika bir seçenek. Şnorkelle keşif yaparken bir Akdeniz foku görmek de mümkün, tabii şansınız varsa.
Yemek masaları, bu adada sadece karın doyurmak için değil, bir kültürü tanımak için kuruluyor. Küçük tavernalarda taze balık, limonla terbiye edilmiş kalamar, ızgara ahtapot... Hepsi sade ama bir o kadar da derin tatlar sunuyor. San Michali peyniri, kendine has aromasıyla bir kez tadanın unutamayacağı bir lezzet. Ve tabii ki, Syros’a özel loukoumi... Yerli halk bu tatlıyı neredeyse su gibi görüyor, her öğünün sonunda mutlaka sofrada yerini alıyor.
Tüm bunların yanında, Syros doğa tutkunları için de harika yürüyüş parkurlarına sahip. Delfini koyuna doğru yürürken çalılardan yayılan kekik kokusu eşlik ediyor size. Faros Deniz Feneri’ne doğru uzanan patika ise, Ege Denizi’ni bir tablo gibi izleyebileceğiniz eşsiz bir rota sunuyor. Bu yürüyüşler sırasında yalnızca adanın doğasını değil, kendi iç sesinizi de keşfetmeye başlıyorsunuz.
Yaz aylarında adaya denk gelirseniz, sizi sanat dolu etkinlikler de bekliyor. Syros Uluslararası Film Festivali’nde deniz kenarına kurulmuş açık hava sinemasında film izlemek bambaşka bir deneyim. Ermoupolis Klasik Müzik Festivaliyse, tarihi mekanlarda yankılanan melodilerle ruhunuzu besliyor.
Ve günübirlik bir tekne turuna çıkarsanız, Syros’un gizli kalmış koylarını ve çevresindeki minik adaları keşfetme şansınız oluyor. Bu turlar, size adanın sadece görünen yüzünü değil, ulaşılması zor ama büyüleyici yanlarını da gösteriyor. Özellikle Grammata koyu, kayalara kazınmış duaları ve isimleriyle tarihle baş başa kalacağınız nadir yerlerden biri.
Son olarak, Poseidonia bölgesi... Aristokrat geçmişi, görkemli yazlık villaları ve deniz kıyısındaki sessizliğiyle adeta başka bir zaman diliminde yürüyormuşsunuz hissi veriyor. Burada zaman ağır akar, konuşmalar fısıltı gibidir ve deniz bile sessizce kıyıya vurur. Tüm ada boyunca hissedilen şey işte tam da budur: aceleye gerek yok. Her şeyin tadını çıkararak yaşamak...
Konaklama önerileri için Syros Adası Otelleri sayfamızı inceleyebilirsiniz.