İncirli Ev Hotel
Alaçatı’nın taş sokaklarında valizimi çekerek yürürken, kulağımda hafif bir rüzgâr sesi, burnumda fesleğen kokusu…
Bir köşeyi dönünce karşıma çıkan İncirliev Otel'i gördüğüm an, “tamam” dedim, “burası benim tatil evim olacak.” Öyle büyük devasa lobiler, kristal avizeler yok ama içtenliğiyle kocaman sarıyor sizi. Kapısından girdiğinizde sanki uzaktaki bir akrabanın yazlığına gelmişsiniz gibi hissediyorsunuz. Ama sakın yanlış anlaşılmasın: burası bildiğiniz orta segment değil, orta lüks bir otel. Kendine has bir rafinelikle ev rahatlığını birleştirmiş.
Oteli açmadan önce özel sektörde yönetici olarak çalışıyormuş Sabahat Hanım.
Peter Mayle isimli bir İngiliz yazarın ‘Hotel Pastis’ isimli kitabı güney Fransa da açılan bir küçük otelin hikayesini bütün detaylarıyla anlatıyormuş. Sabahat Hanım ve rahmetli eşi Osman Poshor’u çok etkilemiş bu hikaye ve bir Küçük Otel yapma fikrini Poshor ailesinin aklına düşürmüş ve İNCİRLİEV ortaya çıkmış.
Sabah kahvaltısında önüme gelen masaya bakarken gözlerim büyüdü. Sekiz çeşit reçel… Ama öyle bildiğimiz çilek, vişne değil; turunç, acı biber, yabani lavanta! Dedim ki “ben bugüne kadar reçel değil, sadece marmelat taklidi yemişim.” Hele sabah sürprizi mücverin tadı damağımda kaldı. Osman Bey’in başlattığı reçel geleneğini, Sabahat Hanım tüm içtenliğiyle sürdürüyor. Belki de bu yüzden sofraya oturunca, bir tabakla değil bir anıyla doyuyorsunuz.
Akşam olduğunda şömineli odanın sıcaklığında oturup düşüncelere daldım. Yazının rehaveti, kışın sessizliği, baharın diriliği, sonbaharın hüznü… İncirliev’de her mevsimin bir karşılığı var. İlkbahar ve sonbahar dinginlik arayanlara; yaz, eğlenceye kapılmak isteyenlere; kışsa yalnızca kendine dönmek isteyenlere. Bir de akşamüstü çayları var, “ikram” diyorlar ama aslında koca bir terapi seansı gibi.
🗝️ Küçük Oteller’den gelenlere %5 indirim de cabası.
Dışarı çıktığınızda Alaçatı sizi başka sürprizlerle karşılıyor. Çeşme Kalesi’nden marinaya, Arkas Sanat Müzesi’nden Ildırı antik kentine kadar bir gününüzü kolayca doldurabilirsiniz. Özellikle gün batımını Ovacık bağlarında yakalamak… İnsan istemeden “hayat böyle anlardan ibaret olsa” diyor. Alaçatı Sulak Alan’da flamingoları izlemekse başlı başına bir belgesel deneyimi.
Gelelim damak kısmına… Papazz’da kuzu tandır, Fava’da mezeler ve leblebi tatlısı, öğlen Avrasya ya da Dönerci Ender Usta… Bir de işin eğlence kısmı var ama orası biraz sizin ruh halinize kalmış; herkes için bir bar, bir mekan mutlaka var. Benim tercihim sakin müzikli, sohbetli bir akşamdı.
Bu tatilde kendime sık sık Peter Mayle’in Hotel Pastis kitabını hatırlattım. Küçük bir otelin hikâyesi nasıl ilham olup koca bir hayali gerçeğe dönüştürür, İncirliev de onun canlı kanıtı aslında. Hatta tam da bu noktada aklıma Murathan Mungan’ın şu dizeleri geldi:
“Bir kenti sevmekle başlar her şey,
Sonra bir ev, sonra bir insan…”
İncirliev’i sevmek de böyle bir şey; önce Alaçatı’ya bağlanıyorsunuz, sonra bu eve, sonra da kendinize.
Kimler için mi uygun? Çocuklu aileler için evin güvenli bahçesi, çiftler için romantik odaları, tek başına seyahat edenler içinse dinginlik vaat ediyor. Evcil hayvan kabul edilmiyor ama çocuk misafirler baş tacı. Ayrıca merkeze yürüyerek gidilebilmesi, arabayla ulaşım kolaylığı cabası.
Alaçatı ve Ilıca plajına sadece 2,5 km uzaklığıyla da tam bir konfor alanı.
Kısacası, İncirliev sıradan bir tatil oteli değil. Burada bir öykünün içine giriyorsunuz; Osman Poshor’un anısında, Sabahat Hanım’ın ellerinde, reçellerin tatlılığında… Ve belki de en güzeli, kendinizi biraz daha iyi tanıyorsunuz. Ben kendi payıma, dönerken hafif iç geçirerek “iyi ki buraya gelmişim” dedim. Siz de yolunuzu Alaçatı’ya düşürürseniz, uğramadan dönmeyin.
Alaçatı otel, Alaçatı İncirliev, Çeşme Alaçatı otelleri, İzmir Alaçatı tatil, Alaçatı butik konaklama, Alaçatı kahvaltı oteli, Alaçatı romantik otel, Çeşme otel, Alaçatı reçel kahvaltısı