Aranıyor...
Sonuç bulunamadı.
Urla’dan çarpıcı bir enstantane!
İstanbul’da uzun süre kalmaya gelmiyor. Vapurlardan siren sesleri, denizin kokusu çağırıyor insanı. Biz de alacakaranlıkta kalkıp Urla’nın yolunu tutuyoruz. Kıvrımlı yolların tepelerinde bir anda belirip bir anda kaybolan fıldır fıldır dönen yel değirmenleri olsun, yerel üzümleri gururla şişelerinin etiketlerine yazan şarap üreticileri olsun, gastronomi rotası olsun, dünyalar şekeri şirin oteller olsun… Burada bir ‘’öze’’ dönüş var.
Dünyanın çehresi değişikliğe uğruyor sanki! Urla’ya ziyaretimizi gani gani haklı çıkaran yer ise; Sanat Sokağına iki adım uzaklıkta kalan Saklı Taş Konak. 1900’lü yıllardan kalma eski Rum konağını restore ederek, küçük bir otele çevirmişler. Saklı Taş Konak’ı birleştiren bağ ise Ebe Melahat’in bu konakta vakti zamanında, istisnasız herkese hemşirelikte yüce gönüllülük ile fayda sağlamış olmasında yatıyor. Gerçekten yaşayan bir yer burası, ev olduğunu hissettiren bir ortamı var. Konakladığımız “Razaki” isimli odamızda; 120 yıl öncesinin taş duvarlarının basit ham haline, dantel işlemelerine, lambaderlerin enstantanelerine şükranlarımızı sunduk. Bu doğalcılık bize çok iyi geldi doğrusu. ‘’Uyum’’ bu mekânın felsefesinin anahtar kavramı hakikaten. Kahvaltıda müzik sonuna kadar açık. ‘’ The Whole of the Moon ‘’ şarkısı yükseliyor 1950’lerden kalma nostaljik radyodan. Hem göze hem midemize hoş gelen kahvaltı sofralarının sunumuna da albenisine de lezzetine de bayıldık! Ispanaklı böreğin, kırmızı biber sosunun ve özellikle reçellerinin tadım merasimini kaçırmayın! İsteyen konuklar akşam yemeği seçeneklerinden de yararlanabilir. Gördüğünüz üzere; boğazına düşkün olan bizlerde laf dönüp dolaşıp, nerede ne yedik-ne içtiğe geldi. En fazla 13 kişinin kalabileceği birbirinden farklı dört odadan oluşuyor Saklı Taş Konak. Daha çok çiftlere ve 5 yaş ve üzeri çocuklu ailelere hitab ediyorlar.