Türkiye'nin En Minik Küçük Otelleri
3 saat önce

Türkiye'nin En Minik Küçük Otelleri

Genellikle aile işletmesi olarak hizmet sunan minik oteller, konuklarını oldukça sıcak ve samimi bir şekilde ağırladıkları herkesçe bilinir. Dolayısıyla birçoğunun devamlı müdavimleri vardır. Her sene kapısını çalarlar bu dost evinin. Çoğumuz yazın kaldığımız otelin adını bile hatırlamazken, minik otellerin müdavimlerine o oteli bir kez ziyaret etmek yeter. Yaz veya kış tatilini geçirdiğiniz tesisin işletmecisi artık sizin en yakın arkadaşınız olmuştur bile. Akşamları masanızda deniz veya dağ manzarasına karşı keyif yaparken dertleştiğiniz, gündüz plajda veya terasında tavla oynadığınız arkadaşınızdır otelin sahibi artık. O kadar kalıcı dostluklar kurulur ki bir bakmışsınız yeni yıl kartı yolladığınız en yakın arkadaş listenizin başındaki isim, tatili geçirdiğiniz minik otelin sahibi oluvermiş. Bu samimi ortamı bir kez bile deneyimleyenler bilir ki unutulmaz yaz tatilleri listemizin başında minik otellerde geçirdiğimiz tatiller yer alır. Biz de bu sıcak listeye belki yenilerini ekleriz umuduyla ülkemizin en özel minik ve küçük otellerini bir seçki ile hazırladık.

Türkiye'nin En Minik Küçük Otelleri

  1. İncirli Ev Hotel, Alaçatı
  2. Ağva Beyaz Ev, Ağva
  3. Mandalya Küçük Otel, Datça
  4. Narçiçeği Hotel, Çıralı
  5. Olympos Mountain Lodge, Kemer
  6. Nar Adaevi, Bozcaada
  7. Saklı Konak, Karaburun

İncirli Ev Hotel

Alaçatı’ya adım attığınızda her köşe ayrı bir sürprizle sizi karşılıyor. Çeşme Kalesi’nden marinaya, Arkas Sanat Müzesi’nden Ildırı antik kentine kadar bir günü kolayca dolu dolu yaşayabilirsiniz. Gün batımını Ovacık bağlarında yakaladığınızda ise insan istemeden “Keşke hayat hep böyle anlardan ibaret olsa” diyor. Alaçatı Sulak Alan’da flamingoları izlemekse adeta canlı bir belgesel deneyimi yaşatıyor. Alaçatı’nın lezzetleri de bir başka keyif. Papazz’da kuzu tandır, Fava’da mezeler ve leblebi tatlısı tadabilirsiniz. Öğle yemekleri için Avrasya ya da Dönerci Ender Usta gibi mekanlar ideal. Akşamları ise kendinize uygun bir mekan bulmak çok kolay; kalabalık barlar, sakin müzikli kafeler, sohbet dolu köşeler… Herkes kendi ritmini yakalayabilir. İncirli Ev Hotel ise sıradan bir tatil deneyimi sunmuyor. Burada bir öykünün içine giriyorsunuz; Osman Poshor’un anısında, Sabahat Hanım’ın ellerinde hazırlanan reçellerin tatlılığında, küçük ama sıcak bir atmosferde kendinizi buluyorsunuz. Belki de en güzeli, burada biraz daha kendinizi tanıyorsunuz. Dönerken “iyi ki buraya gelmişim” diyeceğiniz bir yer. 

İncirli Ev Hotel


Ağva Beyaz Ev

Ağva’nın sessizliğinde, Göksu Nehri kenarında Ağva Beyaz Ev sizi karşılıyor. Buraya adım attığınızda sıradan bir otelde olmadığınızı hemen anlıyorsunuz. Her köşesinde bir sıcaklık var. Kahvaltı masasına gelen peynirler, reçeller ve taze ekmekler her sabah özenle hazırlanıyor ve bunu hissetmek mümkün. Yerel üreticilerden gelen lezzetler sanki evden kalkıp annemin mutfağına gelmişsiniz gibi bir rahatlık veriyor Öğle ya da akşam yemeklerinde yoğurt soslu mücver ve karides güveç favorim oldu. Dışarı çıkmak isteyenler için Kasapoğlu Steakhouse cumartesi akşamları canlı müzikle dolup taşıyor ve keyif veriyor. Merkezdeki Liman Restoran ise taze balıklarıyla asla hayal kırıklığı yaratmıyor Otelin nehir manzaralı odaları, jakuzili banyoları ve bahçesi günün stresini unutturuyor. Burada birkaç gün geçirmek şehir hayatının gürültüsünden uzaklaşıp kendinizi yeniden bulmak gibi. Ben dönerken ruhumun gerçekten dinlendiğini ve hafif bir tebessümle yola çıktığımı fark ettim. Beyaz Ev sadece bir konaklama değil. Burada kendinizi biraz daha iyi tanıyorsunuz ve küçük detaylarla dolu bir tatil yaşıyorsunuz. Türkiye’nin minik ve samimi otellerini keşfetmek isteyenler için burası kesinlikle uğranması gereken bir yer. 

Beyaz Ev, +18
Mandalya Küçük Otel

Datça’nın Kargı Koyu’nda, deniz ve doğa arasında saklı bir kaçamak var: Mandalya Küçük Otel. Sekiz odalı bu aile işletmesi, büyük otellerin kalabalığından uzak, sıcak bir ortamı var. Buraya geldiğinizde zaman kavramını unutuyorsunuz. Her şey sindire sindire yaşanıyor. Mandalya’nın A’La Carte restoranında, Ege’nin doğasından tabağa uzanan bir şölen var. Dağlardan toplanan taptaze otlar, çıtır çıtır deniz ürünleri, özenle hazırlanmış mezeler bir araya geliyor. Bir tabak enginar, yanında bir kadeh beyaz şarap ve Kargı Koyu’na doğru dalan bakış… Ruhunuz kadar mideniz de bayram ediyor. Odaların her biri ayrı bir özenle tasarlanmış. Deniz manzaralı balkonlarda oturup, gökyüzünün ve dalgaların ritmini izlerken şehrin gürültüsünü çoktan geride bırakıyorsunuz. Burada her detay, sizi biraz daha yavaşlamaya, biraz daha kendinizle baş başa kalmaya davet ediyor. Mandalya Küçük Otel sadece konaklama değil; kendinizi dinlediğiniz, küçük mutlulukları fark ettiğiniz bir deneyim sunuyor. Eğer Türkiye’nin minik ve samimi otellerini keşfetmek istiyorsanız, burası uğranmadan geçilecek bir durak değil.

Mandalya Küçük Otel, Datça

Narçiçeği Hotel

Çıralı’da, nar ağaçlarının gölgesinde saklanan küçük bir dünya var: Narçiçeği Hotel. Burada doğa sadece uyanmıyor, seni de uyandırıyor. Sabah erkenden gözünü açtığında kuş sesleriyle karşılanıyorsun, bahçeden gelen çiçek kokuları içini dolduruyor. Ruhun gerçekten tazeleniyor. Sevil Hanım’ın ellerinden çıkan ev yapımı reçeller, sabah sofralarının yıldızı. Yanında Ufuk Bey’in kendi elleriyle sıktığı taze nar suyu geliyor. Bazen hayret ediyorsun; hayat bu kadar sade ve bu kadar güzel olabilir mi diye. Otel sadece altı odalı. Yani burada ne bir kalabalık var ne de bir koşuşturma. Denize yürüyerek on dakikada ulaşabiliyorsun ama asıl güzellik bahçede, hamakta sallanırken ya da verandada otururken yakalanıyor. Sessizlik, dinginlik ve samimiyet bir arada. Kalabalıktan kaçmak isteyenler, tatilde sadece doğa ve kendi sesiyle baş başa kalmak isteyenler için tam yerinde bir kaçış noktası. Temizlik konusunda da titizlikleri hemen fark ediliyor. Narçiçeği Hotel, küçücük bir aile işletmesi olmasına rağmen, sana koca bir huzur sunuyor. Türkiye’nin en minik küçük otellerinden biri olarak, kalbine dokunan o samimi tatili burada buluyorsun.

Narçiçeği Hotel

Olympos Mountain Lodge

Beycik’in dağ köyünde, 800 metre rakımda, denizi ve dağları aynı pencereden görebileceğin bir yer var: Olympos Mountain Lodge. Buraya geldiğinde şehrin karmaşası arkada kalıyor, zaman yavaşlıyor. Birden nefes aldığını, derin bir huzuru hatırlıyorsun. Sabah serin dağ havasıyla uyanmak, günün ortasında güneşin sıcaklığına bırakmak kendini, akşam ise şöminenin başında sohbet ederken için için ısınmak… Burada yaşanan her an, hayatın telaşına küçük bir mola gibi. Otel değil, doğanın ritmine uyduğun bir yer aslında. Toplamda sadece sekiz odası var. Taş ve ahşapla yapılmış, sade ama özenli. Her odanın kendine özgü bir manzarası, verandasında oturabileceğin bir köşesi var. Kiminde şömine yanıyor, kiminde geniş pencerelerden dağların sessizliği içeri doluyor. Akşam olduğunda mutfaktan yayılan kokularla sofralar kuruluyor. “The Rabbit Hole” adını verdikleri restoranlarında, her gün başka bir tatla karşılaşıyorsun. Yerel malzemelerle yapılan yemeklerde Ege’nin, Torosların, Akdeniz’in izini bulmak mümkün. Olympos Mountain Lodge, kalabalıktan uzaklaşıp kendi sesini duymak isteyenler için çok özel bir adres. Küçük, samimi, insana nefes aldıran bir durak.

Olympos Mountain Lodge
Nar Adaevi

Bozcaada’nın taş sokaklarında yürürken Meryem Ana Kilisesi’nin çanını duymak, bir köşeden denizin mavisini görmek bile insana başka bir yerde olduğunu hissettiriyor. Kuzey Ege’nin bu özel köşesinde şarap tatmak ayrı bir zevk, ama Nar Adaevi’ni asıl unutulmaz kılan sadece ada tarihi değil; Kemal Bey’in dostane tavrı ve sabah kahvaltısında gösterdiği özen. Her sabah kendi elleriyle sıktığı nar suları, ada ruhunu tabağa taşıyan nar reçeli, peynirler, domates reçeli, bahçeden gelen otlarla hazırlanmış sofralar… İnsan o sofradan kalktığında sadece karnı doymuyor, ruhu da şenleniyor. Otelin sadece beş odası var. Odalar sade, samimi ve adaya özgü bir ruha sahip. Kimi zaman taş duvarların serinliği, kimi zaman ahşap tavanların sıcaklığı eşlik ediyor. Vaktiyle Despina’nın odası olan yerde kalmak bile başlı başına bir hikaye. Ada günleri akşamüstü Polente Feneri’nde şarap eşliğinde batıyor. Masmavi denizin üstüne gömülen güneş, insanın aklında uzun süre kalıyor. Deniz içinse en sakin köşe Beylik Koyu; öyle bir sessizlik var ki telefonun bile çekmiyor, ama belki de en çok orada huzuru buluyorsun. Nar Adaevi, sadece kalacak bir yer değil; tarihe, doğaya ve insana duyduğu saygıyla yaşanılası bir dünyanın küçük bir parçası. Adadan ayrılırken Kemal Bey’in gülümsemesi ve kahvaltısının tadı akılda kalıyor. Bir sonraki bağbozumu için bile insan şimdiden söz vermek istiyor.

Nar Adaevi
Saklı Konak

Bu köyün, Karaburun’un, çarpıcı bir doğal panaromasının ortasında, güzel bir köy bahçesi içinde hem de. Konakta bir dizi otantik köşeler ve odalar yaratılmış. Odalar köy tarzında, kalıptan çıkma değil. Yataklarda çeyizlik danteller… Favorimiz olan Kule kapılı oda ve üst kattaki değirmen taşı odası, alabildiğine orijinal. Kalın taş duvarları, keyifli çardakları var. Ağaçlar altındaki bakımlı bahçede sandalyeler ahşap, masa örtüleri dokuma bezden.Saklı Konak, adından da anlaşılacağı gibi gerçekten “saklı” bir yer. Kalabalıktan uzak, huzurlu, telaşsız… Kerem’in işlettiği bu yer, aslında onların eski evleri ve onun üniversiteden mezun olduğundan beri otel olarak işletmek hayaliymiş. Başka hiçbir işle uğraşmamış, kalbine koymuş bu konağı ve sonunda hayalini gerçekleştirmiş. Bu da otelin her köşesinde hissediliyor; yapay değil, olduğu gibi, samimi.
Saklı Konak