
Sonbaharda Gidilecek 10 Harika Otel Önerisi
Yazın telaşı geride kaldı, kalabalıklar yavaş yavaş çekildi. Doğa sarıya, turuncuya, kızıla bürünmeye başladı. Hafif serinlik yüzünüze çarparken sıcak bir battaniyeye sarınıp manzarayı izlemek, şömine başında bir fincan kahve yudumlamak ya da ormanın ortasında sessizliğe karışmak bu mevsimin en güzel tarafı. Sonbahar yavaşlamanın, dinlenmenin, kendine dönmenin mevsimi. İşte bu ruh haline eşlik edecek, doğayla uyum içinde konumlanmış 10 harika otel önerisini sizin için bir araya getirdik.
Sonbahar Otel Önerileri
- İnemare Hotel, Kırklareli
- Kitap Evi Hotel, Bursa
- Hancıoğlu Çamburnu Orman Evleri, Trabzon
- Abant Yeşil Masal Evleri, Abant
- Yeşil Çizme Doğa Evi, Safranbolu
- Ağva Park Mandalin Hotel, +12, Şile
- Abant Köşk Hotel, Abant
- Hich Hotel, Konya
- Vinifera Hotel, Yedibilgeler Selçuk
- Casa Lavanda Hotel +12, Şile
İnemare Hotel
Sonbaharın o içe işleyen serinliğinde, yaprakların sarıya döndüğü Longoz Ormanları'nın hemen kıyısında, dalga sesleri eşliğinde uyanmak isterseniz, İnemare Hotel sizi bekliyor. Demirköy’de, İğneada Plajı’na sadece birkaç adım uzaklıkta yer alan otel, doğayla baş başa kalmak isteyenler için güzel bir rota. Burası öyle bir yer ki, gözünüzü nereye çevirseniz yeşilin ve mavinin en dingin haliyle karşılaşıyorsunuz. Otelin geniş bir bahçesi, mevsime göre kullanılan açık havuzu ve denize sıfır özel bir plaj alanı var. Arabanızla geldiyseniz, otopark sıkıntısı da yok çünkü otelin kendi ücretsiz otoparkı bulunuyor. Odaların bazıları deniz manzaralı ve bu manzara sabahları perdelerin arasından süzülen ışıkla birleşince tarifsiz bir huzur yaratıyor. İçeride ise her şey sade ve yerinde; fazla gösterişten uzak, sadece olması gerekenin olduğu bir sadelik hakim. İnemare Hotel, aynı zamanda sakinlik isteyenler için oldukça ideal. Ailece dinlenmek, doğayla bütünleşmek ya da sadece sessizliği dinlemek isteyenler için bu oldukça kıymetli bir detay. Longoz Ormanları'nın hemen kıyısında olmak, sonbaharda yürüyüş için eşsiz bir fırsat diyebiliriz. Rüzgarda hışırdayan yaprakların sesi, ayağınızın altındaki toprak kokusu, gölde yansıyan sarı-kızıl renklerin hepsi bir araya geldiğinde, doğanın tam kalbinde olduğunuzu hatırlatıyor. Sonbaharın dinginliğini doya doya yaşamak isteyen herkes için çok özel bir öneri.
Kitap Evi Hotel
Bursa’da sonbahar, tarihin içine sessizce düşen sarı bir yaprak gibi, ağır ağır ve dingin yaşanıyor. Gündüzleri çınar ağaçlarının altında gezinirken geçmişle bugünün yan yana yürüdüğünü hissediyorsunuz. Göz alıcı sur duvarları, hala ilk günkü gibi dimdik ayakta duran Yeşil Türbe, kentin farklı köşelerine dağılmış görkemli hanlar ve daracık sokaklarında adım başı rastladığınız taş evler size Bursa’nın yalnızca bir şehir değil, yaşayan bir tarih olduğunu fısıldıyor. Cumalıkızık’a doğru uzanan yolda durmak istemiyor insan. Taş döşeli sokaklarda yürürken nereye vardığınızdan çok, o yürüyüşün kendisi mutlu ediyor sizi. Her köşe başında başka bir güzellik var her evin önünde durup soluklanmak için bir hikaye bekliyor. Gün bitip de hava serinlemeye başlayınca kalacağımız yere doğru yola çıkıyoruz. Şehir surlarının tam üzerinde, manzaraya hakim bir tepede yer alan Kitap Evi Otel karşılıyor. Eski bir konak, kendine has bir zarafetle yükseliyor Bursa’nın kalbinde. İçeri adımınızı attığınızda sizi sadece bir otel değil, kitapların, resimlerin ve detayların sevgiyle bir araya getirildiği sıcak bir atmosfer karşılıyor. Masalarda eski basım kitaplar, duvarlarda özenle seçilmiş tablolar var. Otelin avlusunda hafif bir rüzgarla mumlar usulca yanıyor. Eylül akşamında buğday salatamızı yerken etrafımızı saran sessizlik sanki geçmişten bir ses gibi dolaşıyor.
Hancıoğlu Çamburnu Orman Evleri
Trabzon’un Sürmene ilçesinde, denizle ormanın birbirine dokunduğu sakin bir köşede kurulu Hancıoğlu Çamburnu Orman Evleri, sonbaharın kendine has dinginliğini yaşamak isteyenler için düşünülmüş gibi. Sabah kalktığınızda pencerenin hemen dışı sisle örtülü olabilir ama bu sis göğsünüzü sıkmaz, tam tersine içinizi serinletir. Göz alabildiğine yeşil, bir yanda mavi. Şehirde alıştığınız hiçbir sese rastlamazsınız. Arabanın gürültüsü, kalabalığın uğultusu burada yok. Yerini kuşların cıvıltısına ve dalgaların kıyıya vuruşuna bırakmış. Evler ormanın içine özenle yerleştirilmiş. İnsan eli değmiş ama rahatsız etmemiş. Doğa korunmuş, bozulmamış. İçeride sizi karşılayan ortam gösterişli değil ama her şey yerli yerinde. Sade ama özenli. Gözünüzü yoracak, dikkatinizi dağıtacak hiçbir detay yok. Düşünmek ve nefes almak için fazlasıyla uygun bir yer. Koyun kendisi zaten başlı başına özel. Bölgenin ilk mavi bayraklı plajı burada. Denizi şaşırtıcı derecede berrak. Bir taş atımı uzaklıkta deniz, hemen arkanızda orman. Dışarıda bir dünya var ama burada size ulaşmıyor.Yemekler ise ev sıcaklığında ama sıradanlıktan uzak. Karadeniz’in ne varsa sofraya taşıyan hali. İyi malzemeyle pişirilmiş, abartıdan uzak ama lezzetli tabaklar. Günün her saati, her lokmada bulunduğunuz yeri daha çok sevmeye başlıyorsunuz. Eylül ve Ekim ayları burayı görmek için en iyi zamanlardan. Ne kalabalık var ne de yazın bunaltıcı sıcağı. Sadece siz, doğa ve sakin bir tempo. Aceleye gerek olmayan, kendiliğinden akan bir tatil arayanlara göre bir yer.
Abant Yeşil Masal Evleri
Sabah gözünüzü açtığınızda camdan içeri dolan serin hava teninize dokunuyor. Dışarıdan gelen kuş sesleriyle uyanmak alışık olduğumuz bir lüks değil ama burada bu çok doğal. Yeşil Masal Evleri’nde gün bu kadar sade ve bu kadar güzel başlıyor. Kahvaltı sofrası ise klasik bir otel kahvaltısından çok uzak. Her şey taptaze, doğadan sofraya gelmiş gibi. Sıcacık ekmek, köy peyniri, dalından toplanmış domates… Sofrada hem özen hem de samimiyet var. Ev sahipliği denen şeyin ne anlama geldiğini burada yeniden hatırlıyorsunuz. Samimi bir karşılama, içten bir sohbet ve yemeğin sadece doymak için değil, tadını çıkararak yenmesi gerektiğini hatırlatan bir sunum. Her şey gösterişten uzak ama bir o kadar da keyifli. Yeşil Masal Evleri’ne yılın her zamanı gidebilirsiniz ama sonbaharda burası gerçekten başka bir hâl alıyor. Ağaçların yaprakları sarıya, kızıla, turuncuya dönüyor. Patika yollar sessiz, hava hafif serin. Doğanın değişimini uzaktan izlemek değil, içinde olmak istiyorsanız, burası tam yeri. Kalabalıktan uzaklaşıp biraz durmak isteyenler için doğru adres.
Yeşil Çizme Doğa Evi
Sonbaharın dinginliğini en derinden hissetmek istiyorsanız, Yeşil Çizme Doğa Evi size bunu fazlasıyla yaşatıyor. Safranbolu’nun ormanları arasında, 650 metre yükseklikte kurulu bu küçük doğa evi, kalabalıktan uzaklaşmak ve yavaşlamak isteyenler için birebir. Sabahları şöminenin sıcacık çıtırtısıyla uyanıyor, pencereden dışarı baktığınızda yapraklara konmuş kuşları izliyorsunuz. Sonbaharın kendine özgü kokusu havada, ağaçlar sarıya, kızıla dönmüş, yürüdüğünüz her adımda doğanın ritmi size eşlik ediyor. Burada her şey sade ve özenli. Sadece altı oda var. Sessizlik hakim, kimse kimseye karışmıyor, herkes kendi zamanını yaşıyor. Konakladığınız taş ev doğayla uyumlu; konforlu ama gösterişsiz. Sabah kahvaltısında dalından toplanmış meyveler, kendi bahçelerinden gelen sebzelerle hazırlanan tabaklar masanıza geliyor. İsterseniz gün içinde Safranbolu’nun tarihi sokaklarını gezebilir, akşam üzeri Yeşil Çizme’nin bahçesinde sıcak bir içecekle günün yorgunluğunu bırakabilirsiniz. Burası deniz kenarında değil ama Amasra’ya kadar kısa bir yolculuk yapıp, gün batımında balık eşliğinde deniz havasını içine çekip akşam yine bu sakin doğa evine dönen misafirler de oluyor. Sonbaharda, serin havada yürüyüş yapmayı, sararan ağaçlar arasında kaybolmayı sevenler için Yeşil Çizme tam bir kaçış noktası. Gürültünün yerini rüzgar sesi, ekranların yerini gökyüzü alıyor. Sessizce kalabilmeyi özleyen herkesin yolu bir gün buraya düşmeli.

Ağva Park Mandalin Hotel, +12
Burada ilk aklımızda kalan; doğa ile iç içe nehir kenarında sabah kuş cıvıltıları ile uyanmak harika :) Ağva Park Mandalin Hotel, sonbaharda doğayla baş başa kalmak isteyenler için çok özel bir durak. Ağva Nehri’nin kıyısında, sessizliğin ve huzurun ortasında yer alan bu küçük otel, özellikle sararan yaprakların suya yansıdığı günlerde bambaşka bir güzellik yaşatıyor. Nehir boyunca yürürken Kilimli Koyu ve Hacıllı Şelalesi gibi noktalarda soluklanabilir, Hacıllı Köyü’nün doğal havasını içinize çekebilirsiniz. Gün batımında Kilimli Koyu’nun ışıkları yavaşça solarken, sessizliği dinlemek bile başlı başına bir deneyim. Doğa yürüyüşlerini seviyorsanız, Hacıllı Şelalesi’ne doğru uzanan parkurda sonbaharın renklerine karışabilirsiniz. Dönüşte, nehir kıyısındaki iskelede akşam yemeği sizi bekliyor. Sade ve doğaya saygılı bir ortamda, ev yapımı gibi lezzetlerle dolu menüden saç kavurma, schnitzel ve mezelerden denemek günün en güzel anlarından biri olabilir. Ağva Park Mandalin, gelenlerin unutamadığı, hep hatırladığı bir yer olarak sonbaharın dinginliğini yaşamak isteyenlere öneriyoruz.
Abant Köşk Hotel
Abant Gölü’nün tam kıyısında, kalabalıktan uzak, sadece doğanın sesinin duyulduğu bir köşede yer alıyor Abant Köşk Hotel. Şehirden kaçmak, biraz nefes almak, kendini dinlemek ya da sevdiğin insanlarla güzel anılar biriktirmek istiyorsan burası tam da o yer. Sonbaharda göl kenarında yürümek, ağaçların sarıya dönen yapraklarının suya yansımasını izlemek tarifsiz bir huzur veriyor. Kışın geldiğini ise doğa adeta bembeyaz bir sessizlikle haber veriyor. Buraya geldiğinde sadece otelde kalmakla yetinmiyorsun; Abant Gölü Tabiat Parkı boyunca bisiklet sürebilir, sakin yürüyüş yollarında adımlayabilir, hatta balık tutarak doğayla bağını pekiştirebilirsin. Otelin içinde ise gün sonunda gevşeyebileceğin bir SPA merkezi var. Masaj odaları, jakuzi, sauna, Türk hamamı ve spor salonuyla hem bedeninizi hem de zihninizi dinlendirmek mümkün. Güne göl manzarası eşliğinde, doğal ürünlerle hazırlanan keyifli bir kahvaltıyla başlıyorsun. Akşam yemeği için şık ama samimi restoranında zarif dokunuşlarla hazırlanmış lezzetler servis ediliyor. Doğanın tam ortasında dinginlik ve mutluluk arayanlar için sonbaharda gidilecek en özel yerlerden biri.
Hich Hotel
Konya’da sonbahar kaçamağı yapacaklara güzel bir önerimiz var: Hich Hotel. Mevlana Müzesi’ne sadece birkaç adım mesafede, şehrin tam kalbinde yer alıyor. Üstelik o kadar yakın ki, otelle Mevlana arasında sadece bir bahçe duvarı var. Bu özel otel, yaklaşık 200 yıllık taş bir konağın özenle restore edilmesiyle hayat bulmuş. Şimdi ise hem tarih kokan hem de oldukça şık odalarıyla misafirlerini ağırlıyor. Her odadan farklı bir Konya silueti görünürken, bazıları Mevlana Müzesi’ne, bazıları ise tarihi Asmalı Mescit’e bakıyor. İçeri adım attığınızda otelin huzurlu havası hemen sizi sarıyor. Sadelik ve zarafetle döşenmiş odalarda her şey detaylı düşünülmüş. Sabahları avluda, yaprakların sarıya döndüğü serin sonbahar sabahlarında yapılan kahvaltı ise bir başka keyifli. Burada zamanın yavaşladığını hissediyorsunuz. İster kitabınızı alın kütüphane köşesinde soluklanın, ister bisikletle şehir turuna çıkın. Konya’nın tarihi atmosferi ve Hich Hotel’in dingin yapısı bir araya gelince, bu otel sonbahar için şehirde ruhunu dinlendirmek isteyenlere birebir.
Vinifera Hotel
Selçuk’un Gökçealan Köyü’nde, geniş üzüm bağlarının arasında sakince yükselen Vinifera Hotel, yalnızca konaklayacağınız bir otel değil, aynı zamanda zamanı yavaşlatan bir yaşam alanı. Yedi Bilgeler Şaraphanesi ile iç içe geçmiş bu özel mekan, bağlardan gelen tatlarla damağınıza hitap ederken, taş kemerli mimarisiyle gözünüze, dingin atmosferiyle ruhunuza dokunuyor. Her detayı özenle düşünülmüş odalarında doğa manzaralı balkonlardan bakarken, şehirden uzak birkaç gün geçirmek değil, sanki başka bir zamana konuk olmak gibi. Akşamları loş ışıklar eşliğinde, iyi müzikler ve şeflerin titizlikle hazırladığı sofralar eşliğinde vakit geçirdikçe, buraya neden geldiğinizi değil, neden daha önce gelmediğinizi düşünüyorsunuz. Ege’nin o huzurlu sonbahar havası insanı hem durduruyor hem de yavaşlatıyor. Siz de bu mevsimde doğanın renklerini izleyerek kaybolmak, tarlalar arasında yürümenin sessizliğini yaşamak istiyorsanız, Vinifera Hotel başlayacağınız rota olabilir.
Casa Lavanda Hotel +12
İstanbul’a yakın ama şehirden bir o kadar uzak bir nefes arıyorsanız, Casa Lavanda tam da böyle bir yer. Bahçesinden içeri adım attığınızda önce rengarenk çiçekler ve iyi düşünülmüş detaylar karşılıyor sizi. Ormanın kıyısında, doğanın içinde kurulmuş bu küçük dünyada zaman biraz daha yavaş ilerliyor. Avludaki taş duvarların gölgesinde otururken hafifçe yükselen müzik, mutfaktan gelen taze ekmek ve ot kokuları insanın içini açıyor. Casa Lavanda’yı özel kılan şeylerden biri de mutfağı. Mevsimine göre değişen menülerini kendi bahçelerinde yetiştirdikleri ürünlerle hazırlıyorlar. Tabağınıza gelen her şey hem göze hem damağa hitap ediyor. Ev yapımı makarnalar, taze otlarla hazırlanmış soslar ve eşlik eden şaraplar sayesinde yemek sadece bir öğün değil, başlı başına bir deneyim haline geliyor. Şef Emre Şen’in dokunuşu her ayrıntıda hissediliyor. Sade ama özenli sunumlar, ekşi maya ekmeklerin sıcacık kokusu, gün batımında vadiye karşı kurulan sofralarla burada her şey sizi ağırlaştırmadan, sessizce sarıp sarmalıyor. Kimi oteller dinlenmek için uygun olur, bazıları güzel anılar biriktirmek için. Casa Lavanda ikisini de sağlıyor. Sonbaharda, yaprakların rengi değiştikçe buranın büyüsü daha da hissediliyor. Sakinliğe, iyi yemeğe ve doğanın gerçek sesine kulak vermek isteyenler için son derece özel bir durak.
Sonbaharda hâlâ denize girmek, güneşi teninizde hissetmek istiyorsanız sizin için hazırladığımız Sonbahar’da Gidilebilecek ve Denize Girilebilecek Sıcak Yerler listesine de mutlaka bir bakın, belki aradığınız o sakin kaçamak tam oradadır.