
Temmuz Ayında Balayına Nereye Gidilir?
Düğün koşturması bitti. Gelinlik, damatlık, masa düzeni, kim nereye oturacak derken neyse ki her şey güzelce geçti. Şimdi biraz durup nefes alma zamanı. Sadece ikiniz. Telefonlardan, işlerden, koşturmalardan uzak. Sessizlik, bir sabah kahvesi, belki biraz deniz, belki serin bir dağ havası. Temmuz sıcak ama tatilin de tam zamanı. Deniz seviyorsanız şimdi Ege koyları çok güzel. Kalabalıktan kaçayım diyorsanız biraz daha tenha yerler de var. Küçük, samimi bir otel de olabilir gideceğiniz yer. Ya da doğanın içinde, sessiz bir dağ evi. Daha konforlu olsun derseniz, her şeyi sizin yerinize düşünen oteller de var. Ne aradığınızı az çok biliyorsanız, işiniz kolay. Bilmiyorsanız da sorun değil, burada birbirinden farklı tarzda 15 otel önerisi paylaşıyorum. Kimi çok sessiz, kimi tam eğlencelik. Balayı dediğimiz şey aslında çok büyük bir tatil değil. Biraz durmak, birlikte kalmak, yeni hayatınıza sakin ve güzel bir başlangıç yapmak. Nerede olduğundan çok nasıl hissettirdiği önemli. Buradaki öneriler belki size fikir verir, belki de tam aradığınız yeri bulmanızı sağlar. Şimdiden keyifli bir yolculuk diliyorum.
Temmuz Ayında Balayına Nereye Gidilir?
- Dirik Surf Club Hotel
- Kaya Guest House
- Kotti Margot Beach Otel, +12
- Villa Pietra Hotel, +12
- Armagrandi Otel
- Boho Garden Selimiye
- Gazebo Hotel, Sivrice +12
- Jade Residence, +14
- La Local Beach House, +12
- Pilos Suites
Dirik Surf Club Hotel
Datça’da yeşilin ve mavinin dansı gerçekten de büyü gibi. Bir yanda zeytin ağaçları, diğer yanda cam gibi bir deniz. Dirik Surf Club Hotel, tam bu iki dünyanın ortasında duruyor. Ne fazla lüks, ne de fazla salaş. Kararında, sakin ve doğal. Sırtını yeşile yaslamış, yüzünü denize dönmüş. Gün batımında Symi Adası silueti karşınızda dururken, sahilde sessizce oturmak bile başlı başına bir seremoni. Gece olup da kumsalda ateş yakıldığında, o hafif esintide edilen sohbetler, insana iyi geliyor. Cumartesi akşamları düzenlenen canlı caz dinletisiyle otelin ruhu biraz daha derinleşiyor. Bir de açık hava sineması var, sessizce yan yana oturup bir film izlemek, bazen günlerce konuşmaktan daha yakın hissettiriyor. Otelin kendi küçük koyu var. Kalabalık yok, koşuşturma yok. Sabah kuş sesleriyle uyanıyorsunuz, ardından kahvaltıya inip manzaraya karşı kahvenizi yudumluyorsunuz. Hareket etmek isterseniz sörf tahtaları sizi çağırıyor. Yok eğer sadece dinlenmek isterseniz bir köşeye uzanıp sevdiğiniz bir kitaba dalabilirsiniz. Ne yapmak istediğinize siz karar veriyorsunuz. Dirik Surf Club Hotel, düğün telaşının ardından “şöyle bir nefes alalım” diyen çiftler için güzel bir başlangıç noktası. Kalbinizle karar vereceğiniz bir yer. Belki de bu yazıyı okurken bile orayı biraz hissettiniz.
Kaya Guest House
Yolun hedef olmadığı, sadece iyi hissettiren yerlerde durmanın kıymetini bilenler için Eski Datça tam da aranan yerlerden biri. Burada her şey bol, çam ağaçlarının gölgesinde uzayan sahil yolları, aralardan gelen incir kokusu, zeytinliklerin sessizliği ve göz alabildiğine mavi bir deniz var. Taş evleri, begonvillerle kaplı sokaklarıyla Eski Datça, geçmişten bir sahne gibi. Zaman durmuş değil ama yavaşlamayı tercih etmiş. Bu dinginliğin tam ortasında Kaya Guest House ruhuyla fark edilen bir yer. Datça’nın en güzel bahçelerinden birine sahip bu küçük otelin içinden bir havuz geçiyor. Gösterişli değil, ama tam olması gerektiği yerde. Havuz başındaki verandalı odalar günün büyük kısmını geçirmeye değer. Sadece konforu değil, insana iyi gelen bir dinginliği de var. Kahvaltı sofraları başlı başına bir tat deneyimi. Zeytin reçelleri, Datça bademli sızma zeytinyağı, cevizli soslar, köy tereyağı ve bolca demlenmiş çayla hızla geçen günlere karşı yavaş ve anlamlı bir başlangıç sunuyor. Tatlı kısmı atlanmamalı, San Sebastian Cheesecake unutulmayacak türden. Mimarisinde Eski Datça’nın izlerini taşıyan Kaya Guest House, ince detaylarla bezenmiş, sıcak ve samimi bir yer. Evcil hayvan kabul ediyor olması da burayı daha özel kılıyor. Balayını büyük tatil köylerinden uzakta, daha doğal bir yerde geçirmek isteyen çiftler için güçlü bir alternatif. Sessiz ama içten, iddiasız ama etkileyici.
Kotti Margot Beach Otel, +12
Assos’ta sabahın ilk ışıkları pencereye sessizce dokunuyor. O anda anlaşılıyor buranın farkı. Şehirde alıştığımız seslerin yerini burada yalnızca hafif bir dalga sesi ve arada gelen kuş ötüşleri almış. Gözler tam açılmadan hissedilen o sakinlik, tam da balayında aranan şeylerden biri. Kotti Margot Otel, Assos’ta denize çok yakın bir konumda. Taşlı bir iskeleye çıkıyor ama denizi kumluk ve tertemiz. Otele adım attığınızda ilk hissedilen şey abartısız bir özen. Her şey sade ama bir o kadar da huzurlu. Gösterişli değil ama samimi. Lüks detaylar yerine insana iyi gelen bir sadelik hakim. 12 yaş üstü misafir kabul edilmesiyle özellikle sessizliği tercih eden çiftler için güzel bir seçenek oluyor. Gün içinde gölgede kitabınızı okuyabileceğiniz alanlar da var, doğrudan güneşe uzanıp sadece dinlenebileceğiniz köşeler de. Her odanın denize bakan bir manzarası olması da ayrı bir ayrıcalık. Odalardaki taş duvarlar, ahşap detaylarla birleşince ortamın doğallığı iyice hissediliyor. Sabahları bahçede kurulan kahvaltı masasıyla güne başlamak, burada geçecek günlerin temposunu da belirliyor. Her şey sade ama lezzetli. Öğlen ya da akşam yemeğinde ise otelin küçük mutfağından çıkan zeytinyağlılar, deniz ürünleri ya da Assos’un yerel tatları var. Balayınızda aradığınız şey kalabalıktan uzak, sahile yakın, gösterişsiz ama kendiliğinden güzel bir yerde birkaç gün geçirmekse, Kotti Margot Otel size göre olabilir. Balayında biraz durmak, sadece birbirinize bakmak ve iyi gelen sessizliği paylaşmak isteyen çiftler için not edilmesi gereken bir adres.
Villa Pietra Hotel, +12
Ayvalık’ta zaman yavaşlıyor. Sokaklar taş döşeli, evler tarih kokuyor. Bu atmosferin tam ortasında, denize yakın konumda bulunan Villa Pietra 113 yıllık taş yapısıyla karşılıyor. Taş duvarları, oyma detayları ve yaşanmışlığıyla dikkat çekiyor. Zarif, sade ama ince düşünülmüş. Sabahları denize bakan masalarda kahvaltı ediliyor. Zeytinler, ev yapımı reçeller, pırasalı börek gibi tanıdık tatlar, sade bir kahvaltıyı özel hale getiriyor. Her şey özenli ama abartısız. Kahvaltıdan sonra Ayvalık sokaklarında yürümek, küçük dükkanlara uğramak, bir kiliseye denk gelmek günün akışını kendiliğinden oluşturuyor. Denizle buluşmak isteyenler için tekne turları ya da serin sularda yüzme seçeneği var. Dalış yapmayı sevenler için de uygun noktalar bulunuyor. Akşam yemeği için ise otelin restoranı tercih ediliyor. Deniz ürünleriyle hazırlanan menü sade ama lezzetli. Günü tamamlayan o son masa başı sohbetleri de cabası. Villa Pietra lüks aramayan ama iyi hissettiren bir yer. Balayında kalabalıktan uzak, sahile yakın, sadece birlikte durmanın kıymetli olduğu bir Ege akşamı bırakıyor geride.
Armagrandi Otel
Bozcaada'da sabahlar bambaşka yaşanıyor, huzur ve doğanın sessizliğiyle uyanıyorsunuz. Pencerenin dışındaki rüzgarın yönünü hissetmek, adada yaşayanların günlerini nasıl planladığını anlatıyor. Kuzeyden esen rüzgar, bugün adanın güneyine gitmek için bir işaret. Öncesinde Armagrandi Otel’in taş duvarlarla çevrili bahçesinde bir kahve molası şart. Burası tam anlamıyla bir kaçış yeri. Ada merkezine yürüyerek birkaç dakika uzaklıkta olmasına rağmen, kendinizi bambaşka bir dünyaya adım atmış gibi hissediyorsunuz. Bahçeye girdiğiniz an şehir gürültüsünden, günlük koşuşturmadan kopuyor, sadece rüzgarın ve kuşların sesi kalıyor. Ve elbette aklınızda o klasik ada sorusu: “Akşam rakıyı nerede içsek?” Armagrandi, Bozcaada’nın içinde ama kalabalığın dışında kalabilmiş sayılı yerlerden biri. Taş duvarlar sadece dış sesi değil, hayatın yorgunluğunu da uzak tutuyor. Akşamları, ister meyhane sohbetleri ister liman kenarında bir kadeh şarap olsun, otele döndüğünüzde her şey sakinleşiyor. İçinizi ısıtan o sessizlik, bir süre daha kalma isteği uyandırıyor. Odalar geniş ve tavanlar yüksek, sanki ferah bir nefes alıyormuşsunuz gibi. Bozcaada küçük değil, sade ve büyüleyici. Bir anda karşınıza çıkan bağlar, beklenmedik tarihi sütunlar, neden burada olduğunuzu düşünmenize sebep oluyor. Bazı güzellikler kelimelerle anlatılamaz, en iyisi yaşayıp hissetmek. Akşam limana indiğinizde meyhanelerde kadehler kaldırılıyor, tanımadığınız biriyle paylaşılan şarap sohbetleri başlıyor. “Hayat şehirde mi, burada mı?” diye soruyorsunuz kendinize, ardından içten bir rahatlama hissiyle cevabı buluyorsunuz. Armagrandi’de geceyi sonlandırırken başınızı yastığa koyduğunuzda içiniz huzur ve minnetle doluyor. Parayla satın alınamayacak, tesadüfen denk gelinen böyle anlar. Temmuz’da balayınızın en güzel hatıralarından biri oluyor. Sadece huzur ve samimiyet arayan çiftler için tam da aranan durak.
Boho Garden Selimiye
Selimiye’nin sıcağı daha yakıcıya dönmeden, sabahın ilk saatlerinde yoldayım. Etrafımda uzayıp giden yeşillikler, aralardan parlayan deniz ve havada asılı o taze ot kokusu. Her şey yerli yerinde gibi. Boho Garden’a vardığınızda bahçenin serinliği karşılıyor, bir an için zaman duruyor. Sessiz bir sevinç yerleşiyor, açıklaması yok. Sadece iyi hissettiriyor. Otelin her köşesi sade ama kendine has. Beş farklı oda tipi var; kimi loft gibi yüksek tavanlı ve ferah, kimi küvetli ya da jakuzili, bazıları daha modern ve yalın, bazıları eklektik. Her odanın ayrı bir havası var ama hepsinde aynı sakinlik. Sanki kapıdan girince dışarıdaki dünya biraz geride kalıyor. Güneş yavaşça içeri süzülüyor, taş duvarlar bile dingin bir şeyler anlatıyor sessizce. Kahvaltı vakti, büyükçe bir masanın etrafında toplanıyor tatil sabahları. Zeytinler kendi ağaçlarından, peynirler yöredeki üreticiden. Reçellerin bazılarını kendileri yapıyor, bazılarını Anadolu’da küçük üreticilerden alıyorlar. Tereyağı, tahin, pekmez hepsi bir yandan tanıdık, bir yandan özenli bir sofranın parçası gibi. Sanki bir el değmiş de her şey yerini bulmuş. Burada çalışanların bir kısmı da Selimiye’den. Bu da işin bir başka güzel tarafı. Otelin içindeki huzur biraz da bu yüzden böyle derli toplu sanki. Bir nedeniniz varsa, mesela balayı gibi, o da düşünülmüş. Ufak dokunuşlar, incelikli detaylar yerli yerinde duruyor. Ne abartılı ne eksik, tam kararında bir ilgi. Gün içinde koyları keşfetmek istiyorsanız tekneye binmek kaçınılmaz. Denizin rengi bazen maviye dönüyor, bazen yeşile yaklaşıyor. Uzakta oturup izlemekle yetinmek zor, içine girmek geliyor insanın içinden. Akşam üstü sahil boyunca yürümek iyi geliyor. İştahınızı da yanınıza alın. Sardunya’nın kalamar tavası, Gritimu’nun beğendili ahtapotu ya da Hidayet’in Yerinde bir tabak ızgara levrek. Herkesin bir yeri oluyor, sizin seçiminiz de belki bu akşama denk gelir. Boho Garden’dan ayrılırken sadece bir otelden değil, küçük ama anlamlı bir zamandan çıkmış gibi oluyorsunuz. Arkada kalan şey bir valiz değil, biraz daha hafiflemiş bir ruh. Selimiye sade ve olduğu gibi. Bu da buraya gelen herkes için bir şans.
Gazebo Hotel, Sivrice +12
Assos’un en güzel saklı köşelerinden biri olan Sivrice Koyu’nda Gazebo Hotel, denize biraz yukarıdan bakan, huzur dolu bir yer. Buraya adım attığınızda, şehrin gürültüsünden uzak, doğayla iç içe bir nefes alma alanı buluyorsunuz. Evren’in emeğiyle şekillenmiş bu mekan, doğanın tam kalbinde ama konforundan ödün vermeden sade ve modern bir dokunuş taşıyor. Otelin önündeki özel plaj sadece size ait, arkada zeytin ağaçlarının huzurlu yeşili, karşıda masmavi Ege ve Midilli Adası sizi karşılıyor. Çimlerin üstünde yürürken bile kendinizi başka bir dünyadaymış gibi hissediyorsunuz. Üst kattaki odaların terasına çıktığınızda denize bakarken zamanın nasıl geçtiğini fark etmiyorsunuz bile.Gece sessizliğinde balkonda şarap yudumlamak, sabah kuş sesleri eşliğinde güne uyanmak gerçekten tarifsiz bir mutluluk. Akşam yemekleri taze deniz ürünlerinden oluşuyor, dört çeşit zeytinyağlı salata ve ızgara tabağı özenle hazırlanıyor. Öğleden sonra ise iskelede hafif atıştırmalıklar sizi bekliyor. İnce hamurlu pizzalar, ev yapımı hamburgerler, makarnalar ve Özbek mantısı Berkay şefin ellerinden çıkıyor. Gün boyunca iskelede içecek servisi var, özellikle Anıl Bey’in gazebomix kokteyli favoriler arasında. Buraya gelenler genellikle yılın yorgunluğunu atmak, sakinliğe ihtiyaç duyanlar oluyor. Özellikle dolunay gecelerinde restorandan sonra iskeleye inip ay ışığının denize vurduğu o anı yaşamak, buranın büyüsünü daha da derinleştiriyor. Gazebo, doğal kalmayı başarmış nadir yerlerden. Burada zaman ağırlaşıyor, ruhunuz dinleniyor. Şehrin karmaşasından uzaklaşıp kendinizle buluşmak isteyenlerin adresi kesinlikle burası.
Jade Residence, +14
Ölüdeniz Jade Residence’ta her şey kendi ritminde, sakin ve samimi. Deniz tam karşınızda, berraklığıyla içinizi rahatlatıyor. Sabah kahvaltısında taze meyveler, zeytinler ve sıcacık omletle güne başlıyorsunuz. Gündüzler dingin, birbirinize vakit ayırmak için ideal. Akşamları canlı müzik eşliğinde canlanıyor, geceyse yıldızların altında sessizliğin tadını çıkarıyorsunuz. Sonra Şey Beach Lounge’a geçip deniz ve müzikle günün yorgunluğunu atıyorsunuz. Temmuzda balayınızı burada geçirmek, hem huzur hem de özel anlar yaşamak isteyen çiftler için çok güzel bir seçim oluyor. Jade Residence, Ölüdeniz’in samimiyetini ve sıcaklığını en iyi hissedeceğiniz yerlerden biri.
La Local Beach House, +12
La Local Beach House, Bodrum Yalıkavak’ta kendi küçük koyuna çekilmiş, kalabalıktan uzak, içi ferah bir yer. Sahip olduğu sadece 12 oda ve bu sınırlı sayıda odanın getirdiği dinginlik, burayı gerçekten özel yapıyor. Odalar aynı konforu sunsa da hepsi denize bakmıyor. Zemin kattakiler ağaçlara, yola karşı ama üst kattakilerde manzara açılıyor. Özellikle 303 numaralı oda, o tepeden görünen palmiye ve deniz manzarasıyla, insanı dışarı çıkmaya gerek bırakmayacak kadar güzel. Otelin önündeki minik sahil alanı sade ama özenli. Şezlonglar, palmiyelerin arasında yayılmış. Sessizlik, ara sıra geçen teknelerin sesiyle bölünüyor. Sabah kahvaltısı da denize karşı kuruluyor, her şey taze ve yerli. Gözünüzü fazla yormayan, ama damakta kalacak türden bir masa. Gün içinde yapacak çok şey yokmuş gibi ama bu bir eksiklik değil, tam tersine buranın özü. Kitabınızı alıp gölgede saatlerce kalmak ya da sadece bakmak, uzanmak… En güzeli de bu oluyor bazen. Akşamüstleri hafif bir müzik açılıyor, ortam ritmini buluyor ama hala sakin. Birkaç adımda sahil yürüyüşüne çıkabiliyor, gece yıldızları izlerken içinizden geçen her şeye yer açabiliyorsunuz. Balayına Temmuz'da geldiyseniz, hava sıcak ama rahatsız etmiyor. Deniz serinletiyor, otel de koşulsuz bir huzur alanı gibi çalışıyor. Sade olanın özenli hali. Buradan ayrılırken sadece bir otelden değil, biraz kendinizden, biraz da birlikte geçirdiğiniz o sessiz ama derin anlardan çıkmış gibi oluyorsunuz. Bazen bir tatil yerini değil, bir hissi özlüyor insan.

Pilos Suites
Turunç’un saklı koylarından birinde, Pilos Suites diye bir yer var. Oraya adım attığınızda, zaman sanki ağırlaşıyor, telaşlar eriyor. Burası sadece şık bir otel değil, yılların yorgunluğunu omuzlarınızdan alan, ruhunuzu hafifleten bir yer. Turunç’a kolay gelmiyorsunuz belki lakin vardığınızda bin kat fazlasını veriyor. Burası, bildiğinizden farklı bir tatil yeri. Hani bazen ‘evimden çok uzaklaşmak istiyorum ama aynı zamanda ev rahatlığı istiyorum’ dersiniz ya, işte tam da o his. Konfor dedikleri sadece yatağın rahatlığı değil. Akşam yemeğinde yediğiniz güzel yemek, sabah kahvenizi yudumlarken pencerenizden giren güneş, o anı tüm benliğinizle hissetmek. Ruhunuzun da dinlenmesi lazım, bizce tatilin en önemli kısmı o. Pilos’ta geçirdiğiniz zaman öyle bir şey ki, buradan ayrılırken sanki kendinizden bir parça orada kalıyor. Yine de yanınızda götürdüğünüz huzurla, günün her anında sizi çağırıyor Turunç. Tatil demek, sadece yeni yerler görmek değil; hissetmek, bağ kurmak, içinden kopan parçaları yeniden toplamak demek. Balayında kalınacak yer olarak, burası tam da öyle: Konforlu, sakin, gerçek. Modern yaşamın karmaşasından uzakta, sadece birbirinize ve o anın tadına varabileceğiniz bir kaçış noktası.
Balayınızı unutulmaz kılacak daha fazla özel otel önerisi için Balayı Otelleri sayfamıza da göz atabilirsiniz.